Deep Purple
--------------------------------------------------------------------------------
Deep Purple 1968 yılında kurulduğunda klavyede Jon Lord, basta Nick Simper ve davulda Chris Curtis’den oluşuyordu, daha sonra Ritchie Blackmore gruba katıldı. Peşpeşe gelen eleman değişikliklerinin ardından Maze grubunun iki üyesi, Rod Evans ile Ian Paice’in gruba dahil olmasıyla Deep Purple adını aldılar. Kısa bir İskandinavya turnesinin ardından ‘Shades of Deep Purple’ adını verdikleri ilk albümlerini kaydettiler.
Hey Joe ve Hush gibi yıllarca dillerden düşmeyen şarkıların da yer aldığı bu albümün ardından, grup yoğun bir turneye başladı. Konserlerinde Neil Diamond’ın Kentucky Woman ve Ike & Tina Turner’ın River Deep Mountain High adlı şarkılarını yorumladılar.
1969 yılının Temmuz ayında Evans ve Simper gruptan ayrıldı. Vokale Ian Gillan ve basçı olarak da Episode Six adlı pop grubunda çalan Roger Glover alındı. Grup yenilenen kadrosuyla ‘Concerto For Group And Orchestra’ adlı bir albüm kaydetti. Jon Lord’un prodüktörlüğünde yapılan bu albümde Deep Purple, Londra Filarmoni Orkestrası ile çalışma fırsatı buldu. Grubun bundan sonraki albümü ise ‘Deep Purple In Rock’ oldu. Heavy metal’in yavaş yavaş popüler grupların müziklerine girmeye başladığı zamanlarda kaydedilen albümde, heavy metal başyapıtlarından Speed King ve Child In Time gibi şarkılar bulunuyordu. Gillan’ın muhteşem performansı sayesinde grup İngiltere’de oldukça tanındı. Albümden çıkan single Black Night, İngiltere listelerinde 2 numaraya kadar yükseldi. Bir sonraki single Strange Kind Of Woman, ilk ona girmeyi başardı. Yeni albümler ‘Fireball’ ve ‘Machine Head’ dünya listelerinde 1 numara oldu.
Bu yıllar grubun tüm dünyada üstüste başarılar kazandığı yıllardı. Grubun klasiklerinden Smoke On The Water single olarak piyasaya çıkmıştı, grubun konser performanslarından bir derleme olarak piyasaya çıkan ‘Made In Japan’ albümü platin plak almıştı, ama bütün bu başarılar grup içi sürtüşmelerin artmasına engel olamadı. ‘Who Do We Think We Are’ albümünden sonra Gillan ve Glover gruptan ayrıldı. Dave Coverdale ve Glenn Hughes gruba dahil oldu.kadroyla kaydedilen ‘Burn’ ve ‘Stormbringer’ albümleri ilk ona girmeyi başardı, fakat Blackmore grubun müziğinden oldukça hoşnutsuzdu. 1975 yılında gruptan ayrıldı ve Rainbow’u kurdu. James Gang ile çalışan Amerikalı gitarist Tommy Bolin gruba gitarist olarak alındı. Blackmore’suz kaydedilen ilk albüm ‘Come Taste The Band’ de Bolin’in caz ve soul ağırlıklı gitar stili, grubun heavy metal sound’una uymadı. 1976 yılındaki İngiltere turnesinden sonra grup dağıldı. CBu arada grubun konser ve eski stüdyo albümlerinden derlenen ‘Best Of’ albümleri satışa sunuldu ve bu sayede grup dağılmasına rağmen popülaritesini pek kaybetmedi. Müzikseverlerin yoğun ilgisi ve desteğiyle Gillan, Lord, Blackmore, Glover ve Paice 1984 yılında tekrar biraraya gelerek ‘Perfect Strangers’ı piyasaya çıkardı. overdale, Whitesnake’i kurdu, Paice ve Lord, Tony Ashton’la birlikte Paice, Ashton & Lord adlı bir trio kurdular. Bolin aşırı dozda uyuşturucudan öldü.Üç yıl sonra ‘House Of Blue Lights’ adlı albümün yayınlanması sırasında Gillan ve Blackmore arasında sürtüşmeler tekrar başgösterdi ve ‘Nobody’s Perfect’ adlı konser albümünün piyasaya çıkmasından sonra, Gillan gruptan ayrıldı.Yerine eski Rainbow vokalisti Joe Lynn Turner girdi ve ‘Slaves And Masters’ albümü kaydedildi. Gillan 1993 yılında gruba geri döndü ve eski kadro yeniden toplandı, ancak bu kararı almaları da pek fayda etmedi çünkü kısa bir süre sonra Blackmore tekrar gruptan ayrıldı. Bir süre Joe Satriani ile çalışan grup, gitarist sorununu Kansas ve Dixie Dreggs’in kurucusu, ünlü gitarist "Steve Morse" ile çözdü1996 yılında ‘Purpendicular’ albümünü kaydettiler. 1998 yılında ise; son stüdyo albümleri ‘Abandon’ 25 Mayıs 1998'de Avrupa'da, hemen ardından da bizde yayınlandı.
Bu albümle ilgili dünya turnesinin startını İstanbul Açıkhava Tiyatrosunda iki muhteşem konserle verdiler. Bu konserler grubun o tarihe kadar verdikleri en Enerjik üç konserden biri olarak kabul ediliyor.
15 Mart 2002 tarihinde Rusya turneleri sırasında bir açıklama yapan Roger Glover, Jon Lord'un Deep Purple'dan ayrıldığını açıkladı.
Jon Lord'un yerine ise Deep Purple klavyelerinin Don Airey'e emanet edildiği açıklandı.
Bilindiği gibi 2001 Ağustosunda dizinden önemli bir operasyon geçiren Jon Lord'un yerine Avrupa turnesinde, Colloseum ve Jethro Tull'da da klavye çalan Don Airey, DP klavyelerini kullanmıştı.
1968 yılından beri Ian Paice ile birlikte DP'ın değişmez ikilisinden biri ve DP efsanesinin oluşmasında en önemli kişi olan Jon Lord'un ayrılması ile birlikte Deep Purple, Ritchie Blackmore'ın ayrılmasından sonraki en büyük yarayı aldı.
Gruba çok iyi uyum sağlayan Don Airey ile birlikte "Deep Purple" ; 5 yıldır merakla beklenen yeni bir albüm yaptı. Bananas adı verilen albüm Ağustos 2003'de piyasaya verildi. Yunanistan ve Rusya listelerinde 2 numaraya kadar çıkan albümün turnelerine hemen başlayan grup, bu turnelerinin ikinci yılında; 23 Temmuz 2005 Cumartesi günü, Istanbul Parkorman'da Türk hayranları ile 7 yıl aradan sonra, bir kez daha buluştu."Çatı alevler içindeydi. Neyse ki salon hemen boşaltıldı. Dışarı çıktım ama gruptan kimseyi göremeyince geri döndüm. İçerisi bomboştu, bir süre sahnede kalan enstrümanlara baktım ve çıktım. İki dakika sonra ahşap tavan çökmüştü."
6 Aralık 1971’de Frank Zappa’nın Montreux konseri sırasında çıkan yangını böyle hatırlıyor grubun basçısı Roger Glover. Yangın, ‘Machine Head’ albümünün kayıt planlarını bir anda alt üst etmiş, ama Deep Purple’ın belki de en popüler ve ‘Machine Head’i zirveye taşıyan parçası Smoke On The Water’a da ilham kaynağı olmuştu.
Grup yangında yok olan binayı 15 günlüğüne kiralamıştı. Kayıtları hem İngiltere, hem de profesyonel bir stüdyonun dışına taşımak istemelerinin iki sebebi vardı. Blackmore’a göre, kayıtları ülke dışında yapmak vergiden kurtulmanın iyi bir yoluydu, Glover’ın ise daha artistik kaygıları vardı. ‘Fireball’ albümünde Ian Paice’in davulunu stüdyonun dışına kurmuşlar ve çok daha iyi bir sound elde etmişlerdi. Daha önce Montreux Caz Festivali sırasında bir kaç kez konser verdikleri salon tam istedikleri gibi bir yerdi. Rolling Stones’un mobil stüdyosunu bu iş için kiraladılar.
Stüdyo 6 Aralık gecesi salonun önündeydi ama o gece konser veren Zappa’nın ekipmanıyla karışmaması için malzemeleri boşaltmadılar. Konserin sonlarına doğru Zappa’nın fanatiklerinden biri, işaret fişeğiyle bambularla kaplanmış tavana ateş edince salon hemen boşaltıldı. Ekipten birinin mobil stüdyoyu oradan uzaklaştırmayı akıl etmesiyle malzemeleri kurtulan Deep Purple, yangında tüm ses düzenini kaybeden Zappa’dan daha şanslıydı belki ama şimdi kayıtlar nerede yapılacaktı?
Birkaç gün sonra The Pavillion adında eski bir tiyatro salonu bulundu. Geceleri çalışıyorlar, gürültüden uyuyamayan şehir halkı ise onları dinliyordu. Sonunda polis kapılarına dayandı ve sadece gündüz çalabileceklerini söyledi. Yeni bir yer aramanın zamanı gelmişti ama bu arada ilk parçayı kaydetmişlerdi bile. Parça adını, yangının ertesi günü uyanır uyanmaz Glover’ın ağzından dökülen kelimelerden alıyordu. Smoke On The Water.
Sonunda kayıtları tamamlayabilecekleri bir yer bulundu. Kışın kapalı olan Grand Hotel’e yerleşildi. Koridorlardan biri şiltelerle kaplandı, suntadan duvarlar yaptırıldı. Odalar arası geçiş balkondan yapılabiliyordu. Mobil stüdyoya ulaşmak içinse 12 kapıdan geçip, yangın merdiveninden inmek ve karla kaplı arka avludan otelin önüne dolaşmak gerekiyordu. Gayet zor şartlarda çalıştılar, işin astarı yüzünden pahalıya geldi ama çok eğlendiler ve ortaya Smoke On The Water, Highway Star, Lazy, Pictures Of Home, Maybe I’m A Leo’lu bir albüm çıkarttılar.