İlahi söz demek olan vahiy
Allah'ın insanlara gönderdiği emir
yasak ve tüm haberleri içeriyor. Peygamberler aracılığı ile iletilen bu emir ve yasaklar farklı yollarla geliyor. Dinlere göre de değişik işleniyor. İşte Yahudilik'te vahiy anlayışı...
Yahudilikte vahiy anlayışına geçmeden önce bu kavramın ne anlama geldiğini aktaralım. Vahiy
Allah'ın
peygamberleri aracılığı ile insanlara mesaj iletmesi anlamına geliyor. Bu suretle Allah
bütün varlıklara
yaratılış düzenine uygun hareket tarzlarını bildiriyor. Bu kavramın tam tarifi ise şöyle yapılıyor:
"Allah'ın
genel olarak varlıklara hareket tarzlarını bildirmesi
özel
olarak da insanlara ulaştırmak istediği ilahi emir
yasak ve haberlerin
tümünü aracılı (vasıtalı) ya da aracısız (vasıtasız) bir tarzda
gizli ve
hızlı bir yolla peygamberlerine iletmesidir."
Bu tarif ışığında
Yahudilik'te vahiy anlayışını ele almak için
önce bu
dinin peygamberlik anlayışına bakmak gerekiyor. Geçmişi birkaç bin yıl
gerilere giden bu dinin başta gelen özelliklerinden biri
İsrailoğulları ile
Tanrı arasındaki "ahde" (sözleşmeye-antlaşmaya) kutsal kitaplarında geniş yer ayrılmasıdır. Bundan dolayı bu din
"ahit" dini olarak da bilinir.
Yahudiliğe göre peygamberler Tanrı'nın isteği ile seçilmişlerdir. Yani
onları insanların içinden peygamber olarak seçip kutsal bir fonksiyon
yükleyen Tanrı'dır. Mesela İsrailoğulları'nın büyük peygamberlerinden
Samuel
henüz çocukken Tanrı'nın kendisine hitap ettiğini duymuştur. O bu çağrıyı şöyle anlatır:
"Ben peygamber değildim
peygamber oğlu da değildim; ancak ben sığır çobanı idim ve ceviz ağaçları tımar ederdim ve Rab beni sürünün arkasından aldı ve Rab bana dedi: Git kavmin İsrail'e peygamberlik et ve şimdi Rabbin sözünü dinle.." (Kitab-ı Mukaddes
Amos
7/14-16)
Kitab-ı Mukaddes'te (Petrus'un Birinci mektubu
1/21 vd) peygamberler
insanla gizli
görünmez kudret arasında irtibat sağlayan
temsilcilik ve
aracılık görevini üstlenen kişiler olarak tanımlanır. Onlar sadece
sözcüdürler
temasa geçtikleri üstün kudretin sözlerini insanlara
naklederler. Üstün varlıkla temasa geçtiklerinde kendi varlıkları silinir
kendi benliklerinden uzaklaşır ve ilahi kudret ile dolarlar. Yani
peygamberler
kendilerine vahyeden Rab Yahve'nin mutlak iradesine
tabidirler
ondan aldıkları ilahi mesajları insanlara tebliğ etmekle
yükümlüdürler. (Yahudililerin kutsal kitabında Allah'ın adı Rab
Yahve ya da Yehova olarak geçer. Başlangıçta sadece Ulusal Tanrı olan Yahve
daha sonra tek Tanrı'nın adı olarak kabul edilmiştir.)
Tevrat'ta peygamberliğin temel yasası şöyle ortaya konur:
"Allah'ın Rab
senin için aranızdan kardeşlerinden benim gibi bir peygamber çıkaracak; onu dinleyeceksin" (Kitab-ı Mukaddes
Tesniye
18/15)
"Ancak bir peygamber
kendisine söylemeyi emrettiğim bir sözü küstahça benim ismimle söyler yahut başka ilahların ismiyle söylerse
o peygamber ölecektir. Ve Rabbin söylemediği sözü nasıl bilelim? diye yüreğinden dersen; peygamber Rabbin ismiyle söylediği zaman
o şey olmaz ve çıkmazsa
Rabbin söylemediği şey odur; peygamber küstahlıkla söylemiştir
ondan yılmayacaksın" (Kitab-ı Mukaddes
Tesniye
18/20-22)
Bu sözlerden anlaşıldığına göre
Tanrı'dan aldıkları bilgilerin dışında
şeyler nakledenler peygamber sayılmamaktadır.Yahudilik'te peygamberlerin görevi
sadece ilahi emirleri almak değil
aynı zamanda Rab Yahve'nin söz ve emirlerini insanlara bildirmektir.
Yahudi geleneğine göre
vahyin kaynağı Rab Yahve
muhatabı insanlar
aracısı ise peygamberlerdir. Rab Yahve'nin emir ve isteklerini
onun iradesi doğrultusunda
İsrailoğulları'na ileten peygamberlerin bilgi vasıtaları da vahiydir. Mesela Tevrat
Babil esareti sonrasından başlamak üzere kelime kelime Rab Yahve tarafından Hz. Musa'ya vahyedilmiştir. 7704 kelimeden oluşan Tevrat'ın Çıkış kitabında
Yahve'nin
buyruklarını taşıyan taş levhalarını vermek için Musa'yı yanına çağırdığı ve ona iki levha verdiği
ancak kavminin puta tapmasına kızan Musa'nın levhaları yere atıp kırdığı yazılıdır. (Çıkış
24/12-14)
Her ne kadar Yahudilik'te Rab Yahve'den aldıkları emirleri insanlara
ulaştıranların peygamberler olduğu belirtiliyorsa da bunlardan başka bazı insanların da Tanrı'dan vahiy aldıkları kabul edilmektedir. Mesela
Yahudilere göre kral sayılan Davud ve Süleyman da peygamber olmadığı halde vahiy almıştır.
Yahudiler vahyin
peygamberlere bazı yollarla geldiğine inanırlar. Bunları şöyle sıralamak mümkün:
1. Teofani: Hiçbir aracı olmaksızın Rab Yahve ile doğrudan bağlantı kurarak vahiy almak demektir. Yahudilere göre böyle bir vahiy şekli sadece Hz. Musa'ya bahşedilmiştir. (Sayılar
12/6-
(İslam da bu tür bir vahiyden sözetmekle birlikte
bunun sadece Hz. Musa'ya verilen bir vahiy tarzı olmadığını
aynı şekilde Hz. Muhammed'in de Miraç'ta bu tür bir vahye mazhar olduğunu kabul eder.)
2. Rüya: İlahi bilgiye ulaşmanın yollarından biri de rüyadır. Ahd-i Atik
bu
yolla bir vahyi ancak
Tanrı'nın kendilerinden hoşnut olduğu bazı şahısların alabileceğine haber verir. Mesela Hz. Yakup'un peygamberliği rüya yoluyla tasdik edilmiş
Hz. Yusuf'a geleceği rüyada bildirilmiş ve Hz. Süleyman bu yolla Rab Yahve'den vahiy almıştır. (Tekvin 28/11-14; 37/5; I. Krallar 3/4-15). Ancak bu tür bir rüya peygamberlere mahsustur. Bu nedenle her rüya gören kişinin rüyası makbul sayılmaz. Genellikle sahte peygamberler bu yolla kendilerine vahiy geldiğini iddia ederler.
3. Rabbin İzzetinin Tecellisi: Ahd-i Atik'te Rab Yahve'nin sadece
peygamberlere değil
bütün insanlara izzetiyle tecelli ettiği belirtilerek
bunun iki şekilde gerçekleştiği vurgulanır. Birisi
Rabbin izzetinin bütün
yeryüzünü doldurmasıdır ki burada Rab Yahve'nin yüce izzeti
yaratma
olayında ve olaylara müdahale etmesinde ortaya çıkar. (İşaya
40/4; 42/7; 48/10)
Diğeri ise Rab Yahve'nin yüce izzetinin dolaylı olarak değil de doğrudan
belirmesidir. Hz. Musa
Rabbinin izzetini görmek istediğinde ona
Rabbin
yüzünü görme izni verilmemiştir. Çünkü Rab Yahve "İnsan beni görüp de
yaşayamaz" buyurmuştur. (Çıkış 33/20) (Bu olay
Kuran'da Araf suresi 143. ayette de anlatılır: "Musa
bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de
kendisiyle konuşunca şöyle yakardı: 'Rabbim göster bana kendini
göreyim seni.' Dedi: 'Asla göremezsin beni. Ama şu dağa bak. Eğer o yerinde durabilirse sen de beni göreceksin.' Rabbi dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Musa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: 'Tespih ederim o yüce varlığını
tövbe edip sana yöneldim. İman edenlerin ilkiyim ben.'")
4. Tanrı'nın kelamı (sözü): Doğrudan Tanrı'nın sesiyle yapılan bir vahiy
şeklidir. Aslında bu
bütün halka yöneliktir. Ancak Yahve halka hitap etmek için aracılar ve sözcüler kullanmıştır. Kelamın aracıları ve sözcüleri ise peygamberlerdir. (Tesniye
4/10-13) Bu tarz vahiy için "Yahve dedi
konuştu" ifadesi yerine "Rabbin sözü falana geldi" kalıbı kullanılır. (Yeremya 1/2
4
11
13; Hezekiel 3/16; Zekarya 4/
. Ancak Rab Yahve'nin kelamı
sadece peygamberlere gelmemiş
Hz. Adem
Kabil
Hz. Nuh ile kral olarak kabul edilen Hz. Davud ve Süleyman'a da gelmiştir.
5. İlahi Ruh: Burada sözü edilen ruh
vahyin gelişinde vasıta olan Yahve'nin ruhu
Kutsal Ruh'tur. Hz. Musa'yı hem peygamber hem de kanun koyucu olarak yönlendiren bu Ruh'tur. (Sayılar 11/25-27; Tesniye 34/9; İşaya 43/11) Rab Yahve
İsrailoğulları'na gerek şeriatını gerekse sözlerini bu Ruh'un vasıtasıyla göndermiştir. (Zekarya 7/12) Kısaca peygamberler hep bu Ruh ile harekete geçirilmişlerdir.